Sevgili Yeşim -ebe ! demiş. Ebeyi de Beste'de gördüm, daha uygun olmuş, bundan böyle ebe demeli, şu Mim sözcüğünden hoşlanmadım baştan beri. Kendimizden söz etmemizi isteyen bu oyun bütün blogları dolaştı neredeyse. Sıra bende, başlayalım:
Nerden başlasak ki? El yıkama takıntımla başlayayım. Temizlik yapmayı pek sevmem, ev işlerini mecburen yaparım, canım isteyince yaparım. Ama gün boyu sıkça el yıkarım. Ortalık dağınık olabilir, iş bekleyebilir ama el temizliği beklemez. Ellerim, yediğim içtiğim hijyen olmalıdır. Bunu çok yakın ailem bilir, herkese de söylemem. Aramızda kalsın. Çünkü benim bu durumum insanları rahatsız edebilir düşüncesindeyim. Gittiğim evlerde çaktırmadan hafiyelik yaparım. Elini iyi yıkadı mı, temizi kiri ayrı mı? Herkes temizliğe dikkat eder elbet ama; tuvalet fırçasıyla mutfağı süpüren de gördüm, makinaya kirli çamasırları atıp, sofraya oturan da. İçinizi kaldırmayayım, ben biraz takıntılıyım bu konuda. Hatta on yıl önceleri ellerimde egzama vardı, doktorların verdiği hiçbir ilaç fayda etmiyor, derileri soyulan kanayan ellerimi ben aynı sıklıkla sabunlamaya devam ediyordum. Bir de sağlık önerisi, bu dertten muzdarip olan çok, benim bu sorundan tamamen kurtulmamı sağlayan deniz suyu oldu. Bodrum'da yaşadığımız ikibuçuk yıl, kireçli kuyu suları ellerimi iyleştirdi, eldivenlerden ve kanayan, sürekli kuruyan ellerden kurtuldum.
Dağınık biriyim, düzenli tertipli bir hatun olamadım bir türlü. Evi dağınık tutmam, rahatsız olurum ancak hani kimilerinin dolapları, kitaplığı derli topludur, yok ben yapamıyorum bunu. Zira bu durumu tamamlayan bir diğer özelliğim de sıkı planlı, programlı olmayışımdır.
Evde yalnız kalmayı severim, tek başıma yürümeyi. Az bulduğum bu anlar değerlidir.
Yavaş, mız mız insanlara tahammülüm yoktur, her işi hızlı yapmalıyım.
Hayatımın hiçbir döneminde süslü olmadım. Makyaj yapmam, takıdan hoşlanmam. Hep rahat giyinirim, bir kot pantolon, bir kazak yeter bana. Topuklu ayakkabı uzak dursun. Hele kot pantolonun altına topuklu ayakkabı giymiş bir bayan görünce çıldırıyorum. Saçlarımı kısa kestirir, minik gümüş küpeler takarım. Uzayan tırnaklara tahammülüm yoktur.
Evcimenim, ev kedisiyim ben. Günlerce evden çıkadan yaşayabilirim. Komşu gezmelerine, altın günlerine alışamadım, sevemedim. Eşimin işi gereği gece hayatı ile uzun süre çok haşır neşir olduğumuzdan, pisliklerini bilir, heves duymayız. Sonra evimde yemekler düzenli olmalı, buzdolabımda her zaman sulu yemeğim, çorbam bulunur. Kek fanusunda bir parça kek, kavanozda kurabiye. Evden uzak kaldığımda kurduğum bu düzen bozuluyor, rahatsız oluyorum. Çocuklara sunduğum konfor beni mutlu ediyor.
Annemden miras kalacak şeker için sinyaller veren, hipoglisemik sorunlarım var, bu yüzden sık acıkırım, karbonhidrata, basit şekerli gıdalara düşkünüm. Başdönmesi, titreyen eller ve soğuk terlemeler arasında çikolataya saldırdığım çok olur. Sinirli hallerimi anlayan ve ses çıkarmayan küçük aileme teşekkür borçluyum.
Bu sefer ben de birilerini ebelemek niyetindeyim. Yakın komşum Sevgi'yi, Zehra'yı, Meltem'i, İnci'yi, Mine'yi, Gülay'ı ve Funda'yı ebeliyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder