7 Nisan 2010 Çarşamba

KISA KISA .......

DOSTLUK ÜZERİNE


Sevgili Petunyalarım-Münster bana dostluk bildirimi göndermiş. Genellikle mimleri yayınlamaya fırsatım olmuyor. Ancak Dostluk gibi şimdilerde pek az insanın sahip olduğu güzel bir duyguya ilişkin bildirimi yayınlamadan geçemezdim. Bende, kural gereği bu bildirimi benim dost hissettiğim ve onlarında beni dost hissettiği tüm arkadaşlarıma gönderiyorum. Münster'e çok teşekkür ederek, çok sevdiğim bir yazar olan Can DÜNDAR'ın aşağıdaki yazısını dostluklara önem veren herkese gönderiyorum.

Terentius, "Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" demiş, yitirdiği bir dostunun ardından.
Nasıl bir insandan bahseder Terentius?
Karşısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan biri midir yitirilen? Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır? Terentius'un acısını bu şekilde dillendiren?
Nedenlerini merak etse de, göz yaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?
Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kafi gelen insanlara mı dostum deriz?
Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karşımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın!" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?
Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildigimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?
Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?
Ne bileyim, aynı fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?
Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi saşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?
Aristo haklı mıdır; "Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır" derken ve Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yasını mı tutmaktadır?
Paylaştığı her şeye ölüm de mi dahildir?
Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir?
Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?
Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda?
Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?
Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?
İş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için...
Can DÜNDAR


VE YILBAŞI KURABİYE YARIŞMASI
2010 kurabiye evi nazın doğumgünü 113
  Bu sene Pastamalzemeleri.com 'un her yıl düzenlediği yılbaşı konseptli pasta ve kurabiye yarışmasına kurabiye dalında katıldığımı ve sizlerden gelen oylarla 3. olduğumu haber vermek istiyorum. Herhangi bir yarışmaya katılmak pek adetim değildir ama arkadaşlarım hazır kurabiye ev yapmışsın katıl deyince onları kıramadım. Yarışmada 3. olmam sebebi ile dün Pastamalzemeleri.com'dan yukarıda gördüğünüz hediyeler bir kutu içinde geldi. Bende sizlerle bunu paylaşmak istedim. Kurabiye evime yarışmada oy veren herkese ve Pastamalzemeleri.com'a çok teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder