6 Nisan 2010 Salı

Kokular Arasında

Bloglar arasında soru demetçikleri dolaşır sıkça, bana da uğrar. Aslına bakarsanız çok hoşlanmıyorum bu tür oyunlardan, ancak güzel komşularımı kırmak istemiyorum , hatırlanmış olmak da çok değerli. Bu sefer sevgili Esin'den geldi bir oyun. Yalnız konu güzel, sevdiğim kokulardan bahsetmemi istiyor, zevkle tabii.

Koku deyince Ezginin Günlüğü şarkısı geliveriyor aklıma, Bülent Ortaçgil yorumuyla. Kedi gelip muzır yanıma dokunuyor, ten kokusu diyor, yarim benden söz etme sanalda diyor, edepsiz cümlelerim dilimde kalıyor. Öyle ya kokular eşleşmemiş midir, geçmişimizde, bugünümüzde kişilerle, dönemlerle. Geçmiş deyince ilkokul geliyor aklıma. İlkokulda beslenme saati sınıfın kokusu; sıralara serilmiş cicili bicili, oyalı, işlemeli bezlerin üzerine çıkarılır bir bir çantadan anne eli değmiş azıklar. Elma, portakal kokusu sarar sınıfı, haşlanmış yumurta getirdiyse biri, o fena işte. Yerli Malı Haftası'nda sınıfın kokusu geliyor sonra burnuma, baskın olan patlamış mısır kokusu bu kez, yine kış meyveleri ardından geliyor, küçük avuçlarda kuru üzümler, incirler.

Biraz daha ilerle diyorum kendime, gelip durduğum yer bebeklerimin mis kokusu oluyor. Kız bile dokuza girmiş, yıllar olmuş, candan bebe kokusu çekmeyeli içime. Sırf bunun için de çocuk yapamam ki canım, yaş kırka gidiyor, yok buradan da uzaklaş.

Ama babası kızımı güvercin kokulum diye seviyor, kızım güvercin kokuyor.

Dağılma, dağılma!

Hııı, merak ettiğim kokular var bir de, sevgilim portakal çiçeği kokusu der durur yıllardır, hiç denk gelmedi o günlerde güneye inmek. Nar çiçeğini merak ediyorum, bir de kokusunu; bilmem kokusu var mıdır, ama rengini biliyorum, lakin onu da hiç görmemişim.

Bak sızlanıyorsun yine!

Burada sözlerin yemek üzerine, konuya gel.

Öyle ya okuldan geldiğimde kapı açılınca yüzüme vururdu sıcak, mis gibi yemek kokardı evimiz. Şimdinin çocukları eve anahtarla kapıyı açıp giriyor, ne can sıkıcı. Tesellim olur mu benimkilerin okuldan eve döndüğümüzde, anne ne pişirdin deyip aldıkları kokularla tahminler yürütmeleri?

Toparla artık, uzatacaksın!

Sen de habire söyleniyorsun ama. Bir akrabamız vardı, evi kötü kokutuyor diye balık pişirmezdi hiç, oysa kızı Dilek yaşıtımdı, balığı çok severdi. Ne zaman balık pişirsek annem ona yollardı bir tabak. Şimdi Dilek balık yapıyordur evinde herhal.

Hem, hamsiyi kim sevmez, zamanı mı değil mi, kar düşmeden güzelleşir mi güzelleşmez mi birileri tartışa dursun, biz kaç kere yedik hamsiyi bu sezon saymadım. Tavasını ararsanız burada. Tereyağı en çok alabalıkla bir arada düşünülür, ama biz hamsiye de çok yakıştırıyoruz. Izgarayı oda ısısında tereyağı ile bir güzel yağlayın, temizlenmiş hamsileri dizin güzelce. Koyun mangaldaki köze, ne canı var zaten, hemen kızarınca, kurutmadan alın. Çıtır çıtır!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder