6 Nisan 2010 Salı

-se, -sa



Gezi notlarını, Fransız pastaneleri, şarap üzerine yazılarını , aslına uygun verdiği tarifleri merak güdüsüyle ve severek okuduğum Sevgili Beste, yeni bir oyun yolladı. 2010'dan beklediklerimi soruyor. Güzellik yarışmalarında kıralıça adaylarının ezber edilmiş, zorlama cevapları aklımın komik yanında kalsın, kendim için kurduğum dilek şart kipinde cümleleri öncelik sırası olmaksızın sayayım bir bir:

Bizim oğlana bir haller olsa: ders çalışmak için yanıp tutuşsa!

Sevgilim sigarayı bıraksa.

Baba ve çocuklar bir olup kedi bakmaya ikna etme çabalarına başladıklarında eve alınmalarına razı olduğum, ailemizin yeni üyeleri, eski mi eski bir Demirdöküm reklamından kalma:

-Bu keyfe gaz mı dayanır Kamil?
sorusuna:

-Taş eskir mi Nazife?

sorusuyla karşılık verilmiş repliklere istinaden; ekmek elden su gölden yaşayan, habire öpüşüp koklaşan, cilveli cilveli ötüşen muhabbet kuşları Nazife ve Kamil uzun ömürlü olsalar.

Kurduğum cümlelerin sonuna geldiğimde başını unutmamış olsam.

Giriştiğimiz yeni işimiz bol kazançlı olsa.

Narince blog dünyasında saygın bir yer edinse.

Gezip görmek istediğim yerlerin en azından bir ikisine gidebilsem.

Köye yapmayı düşündüğümüz ev için adım atsak en azından. Olmadı planladığımız üzüm bağına zaman ayırabilsek.

Vakit ve nakit bulsam: hem fotoğrafçılık hem de yemek dersleri alabilsem.

Gerileyen Fransızcamı yeniden toparlasam, bir de üstüne ingilizceyi halletsem.

Milli Eğitim şu tam gün okul uygulamasından vazgeçse. Vazgeçmiyorsa: ana planlarında olduğu gibi eve ders ödev kalmasa, çocuklar da biz de helak olmasak. Öğretmenler programların uzak ve yakın hedeflerini sınıfta gerçekleştirebilse, sözün kısası SBS kalksa, yerine ZBS, KBS gelmese.

Ev işleri ve temizlik bir parmak hareketimle -burun da olabilir- hallolsa. Ben sadece yemek yapsam, pasta, börek, kurabiye, kek pişirsem, bulaşıklar ortadan kaybolsa.

Zamanı durdurma gücü de istesem, yüzsüzlük mü etmiş olurum? Kötü bir niyetim yok, kendime iki saat yaratmak derdindeyim.

Daha çok uyuyabilsem, haftanın her günü alarm sesiyle uyanmasam.

Üj-bej kilo versem.

Düzenli spor yapsam.

Daha disiplinli, daha sabırlı, daha üretken, daha az bencil olsam, törpülenecek yerlerim azalsa, azalsa.

Vereceğim tarifler için gecikmesem, yılbaşı için yaptığım pastanın tarifinden söz ediyorum. Gecikti mi ne? Aslında öyle tarif edilecek zor bir şey yok. Her zamanki pandispanyayı altı yumurta ile pişirdim, yirmi altı santimlik kelepçeli kalıpta pişirdim. Büyük olmalıydı çünkü pasta, herkes doya doya yemeli idi. Öyle de oldu, hepimize, annemlerde soframızda kardeşim, eşi, yeğenlerim, dört kişi de biz toplam on kişi oluyoruz: hepimize koca koca dilimler düştü. Hatta kızlar fazla geldi diye sabırsızlıkla bekledikleri pastalarını bitiremediler bile. Yine krem şanti kullandım, hem de üç paket, biraz koyu çırptım, araya mandalina, muz ve böğürtlen koydum, dışını bol krema ile sıvayıp, hindistan cevizi ile kapladım. Üzerinin yan taraflarını krema ile kapatıp, ortaya sık böğürtlen döşedim, üzerine Dr. Oetker'in meyveli sosunu üzerindeki tarife göre hazırlayıp, ortadan başlayıp kenarlara doğru, dışına taşırmadan yaydım.

Tarifi de Yılbaşı Pasta ve Kurabiyeleri Etkinliği için sevgili Özlem' e gönderiyorum.

Son söz mecburen: pastanın ağzımızda bıraktığı tad yıl boyunca değişmesin dileğimdir, afiyetle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder