6 Nisan 2010 Salı

Kırmızının Büyüsü, Çilek ve Anılar



Çocuklarını bahçeli bir evde büyütmek şanstır. Böylesi bir şansımız oldu bizim. Bilenler bilir Ankara'yı, Batıkent'i ve küçük bahçelerdeki büyük şımarıklıkları. Sık sık hatırladığım bir görüntü:yürümeyi henüz öğrenen, çıplak ayakları ve poposundaki kabaran beziyle sarı saçlı güzel oğlum. Bahçenin küçük bir köşesini kaplayan çileklerin arasında düşe kalka dolaşıyor usul usul, gördüğü minik kırmızı
çileklerin başına gelip duruyor önce, sonra düşmemeyi becerirse dizlerinin üzerinde çömelip koparıyor çileği , ağzına atıveriyor. Yaz başı ve bahçemizde toprağı henüz yarmış salatalık, domates, biber fideleri. Bir tarafta maydonoz, nane ve dereotları. (Suyu bol henüz Ankara'nın. Gökçek bile bütün park ve bahçeleri içme suyu ile suluyor.) Sonra elindeki hortumu biraz toprağa biraz kendi üzerine tutuyor yaramaz oğlan.

İlk fen bilgisi derslerimizi yaptık o bahçede. Kâh karıncaların peşindeyiz, kâh sümüklüböceklerin, kâh kedilerin. Kızımız da katıldığında aramıza her ilkbaharda tohumlar attık toprağa, suladık sabırsızca, toprağa tutunup başını göğe diken her yeşillikte sevinç çığlıkları attık, her tomurcuklanan çiçekte. Her sonbahar tohumlarımızı topladık kuruyan çiçek dallarından.

Daha sonra Bodrum'daki evimizde devam eden şansımız şimdilerde yok, hatırlayıp avunuyoruz sadece.




Çilek



Başka hiçbir meyvede olmayan hoş kokusu; reçele dönüştüğünde hele, dayanılmazdır. Komşuda pişen çilek reçeli kokusu, davetkardır sabah sabah. Elime bir parça ekmek alıp, kapıya dayanasım gelir. Baharın kırmızısı, nazlı gibi dursa da pek nazlı değildir. Siz bir kök dikin bahçenize, o tutunur toprağa, yayılır her tarafa. Alçak boyu yüzünden bilmeyen ot sanır, yaprakların altınta bekler sizi tatlı, mayhoş meyve. Güneşle birlikte kızarır, olgunlaşır.


Kafanızı yaracak büyüklükte koca koca, hormon küpüne daldırılmış çileklere değil elbet övgümüz. Bizler büyükşehir tutsakları, ancak yaratabildiğimiz küçük fırsatlarla ulaşabilsek, dağ çileklerini ancak rüyamızda, çocukluk anılarımızda bulabilsek de, market ve pazarlarda bulabildiğimiz kadarıyla yetiniyor, baharla çoğalan çilekleri pastalarımıza, tatlılarımıza baştacı ediyoruz. Bu yıl sayısını unuttuğum çilekli tariflerden kaçıncısı bilmiyorum bu çilekli tart.

Tart hamuru benim her zaman kullandığım, riske girmeye gerek yok, ara kata alttaki pastada kullandığım crem pattisserie .

Tart Hamuru İçin


2,5 su bardağı un
1 çay kaşığı kabartma tozu
125gr. oda ısısında margarin
Yarım su bardağı pudra şekeri
1 adet yumurta
1 çay kaşığı şekerli vanilin


Crem Pattisserie İçin:

1/2 lt. süt

50gr buğday nişastası

150gr. toz şeker

2 yumurta

50 gr un


Bir paket şekerli vanilin

Malzemelerle çok fazla yoğurmadan kulak memesi yumuşaklığında bir hamur tutalım. Hamuru
bir kenara bırakıp, yirmi dakika dinlenmesine izin verelim.Tart kalıbını iyice yağlayıp, hamuru kalıba döşeyelim. Önceden 180 derecede ısıtılmış fırına verip pişirelim.Sütü tencereye koyup, şekerin yarısını ekleyin. Şekerin diğer yarısını da başka bir tencereyekoyun, üstüne yumurtaları ve vanilyayı katıp çırpın, nişasta ve unu da ekleyerek iyice karıştırın Ocakta kaynayan sütü de ekleyip tekrar karıştırın ve yeniden ocağa alın. Piştiğinde kabuk bağlamaması için karıştırarak soğutun.

Soğuyan tartın üzerine kremayı bir kaşık yardımıyla düzgünce yayın, çileklerle üzerini kaplayın. Ayşecik ortaya jelibon kalpler koymayı istedi, kırmadım. Zaten ortaya koyacak çilek kalmamıştı, ikisinin de ağzı burnu ve elleri kıpkırmızıydı. Sorunu yarattıkları gibi çözmeyi de bildiler.

Yine işin kolayına kaçıp çilekli sos yapmak yerine dolapta hazır bekleyen poşeti açıp, Dr. Oetker'in ahududu-çilekli meyveli sosunu pişirp, ılıdıktan sonra çileklerin üzerine kapladım.

Bu kırmızı, bu güzellik ancak anneler yaraşır değil mi? O zaman tartı Annelere Özel ve Güzel Tarifler Etkinliği için Özlemhan'a gönderelim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder